12 Ekim 2011 Çarşamba

Sonun Başlangıcı

Attım içimden nisan sıkıntılarını..
Hazırlıklar hazirana…

Çocuksu olan rüyalarımı parkta gördüğüm çocukla bıraktım,
Şekeri alınmış ağlayan bebeğe masalsı emanetim gibi,
Toprağı sevdim, sadakatle bağlandım denize.
Suyla birleştim…
Bazen bir ırmak, bazen bir deniz.,
Hüzünlü bir şarkı söyledim yine..
Hüznümü paylaşacak birini aradım ve;
Belki yoldaki bir çukur,
Otobüs camındaki bir çatlak,
Kör bir adamın yürüme çabası,
Dalı kırılmış bir ağaç…
Yine dolaştım aynı yerleri,
Yürüyecek yollar aradım,
Yürünecek yollarıma ,
Yağmurlar yağdı bazen,
Güneşi özledim, ama isyan etmedim!

Namlu önünde olabileceğim en mutlu günümü yaşadım,
Bombalar etrafında dolaştım yalınayak.
Acil servisteki hastayı düşündüm;
Adını unuttuğum,
Hala yaşıyordu…

Aşağıya baktım;
Ne kadar derinde olduğumu fark ettim,
Ne kadar yüksekteydim aslında.
Hep doğru sandığım gerçekleri düşündüm,
Kendimi kandırmışım!
Hala aynı şarkıyı söylüyorum, huzur veriyor bana.
Düşündüm;uçurtma yapmalı,aşık olmalı,düşünmeden yaşamalıyız..

Dilimden, yüreğimden gitmediğim yerlere gittim,
Sevmediklerimi sevdim,gülmediklerime güldüm..
Ağladım, akıntı oldum, aktım.
Gözyaşımı bıraktım suya;okusun istedim birileri..

Hayalimi sattım, beş kuruş kazandım.
Hala yastığımın altında, bir kum saati içinde,
Bense hala ayakta,
Hayallerimle..

Yeni şanslar yarattım.
Anladım; tek bir ihtimal varmış.
Tek bir ihtimal var o da son!
Fakat her son yeni bir başlangıçtır ve yeni başlangıçlar yalnız cesur insanlara..
Her şeye rağmen burada olabilen;tüm cesur insanlara..

Gülselin & Yusuf

11 Eylül 2011 Pazar

Eylül Sabahı

Kim bilir gördüğüm ya da göreceğim kaçıncı Eylül'dü bu. Soğuk bir gecenin sabahı , umut dolu açmıştım gözlerimi ve yüreğimi hayata. Bilemezdim ki aynı günün gecesi o gözlerin hayatın en acı tecrübesiyle kapanacağını.

Hepimizin başına gelmiştir ayrılıklar. Ama bence bir ayrılığın en kötü hali dayanacak hiç bir şeyinizin olmadığı hallerdir. Üstelik nedensiz bir sona üzülürken birde sevdiğiniz kişi size -sizi sevmediğini- söyleyebilecek kadar ileri gidebilmişse ,zaman durur sizin için.

Hepimiz iyi biliyoruz ki zaman durur demekle durmuyor. Aslında tam aksine öyle bir kılığa bürünüyorki bazen aklınızı başınızdan alıp hayatı zindan ediyor , bazende aklınızı dahil her şeyinizi alıp hayatınızı yok ediyor.

İnsanlar sevdikleri onlardan uzaklaştıkça daha çok özlem duyarlarmış. Hatta bu uzaklık katlandıkça özlemlerde katlanırmış. Özlemler sevgiyi diri tutar belki ama bazen gittiğinizde sizi özlemeyecek birini geride bıraktığınızın farkında olmadan gidiyorsunuz. Siz özlüyorsunuz , hemde çok ama o çoktan yoluna devam etme kararını vermiş ve sizi umursamıyor. En acı ayrılıklar böyle doğuyor işte...

Umarım kimse ayrıldığı insanla aynı ortamda bulunmak zorunda kalmaz. Çünkü gururun ve sevginin çarpışması bu ortamda olur. Seven gururdan sevgisini gizler , nefrete dönüştürmeye çalışır. Sevilen ise bu gururun farkında olarak nefrete maruz kalmamak için kendi savunma mekanizmasını kullanarak nefret etme duygusunu kendisi seçer. Her halükarda ayrılıkta sevginin devam ettiğini savunsakta , nefretin varlığınıda göz ardı edemeyiz.

Nefret ve aşk arasındaki ince çizgiyide bu açıklar. Sevilen nefreti kendisine kalkan olarak görür. Seven ise tüm güçsüzlüğünün ve zayıflığının etkisiyle aşkını bir türlü kalkan olabilecek hale getiremeden gururuyla incinir ,incinir,incinir.

İşte hayat böyle devam eder. Bazı rüyalar ancak uyuduktan sonra biter.

9 Eylül 2011 Cuma

Gitmek Mi Zor? Kalmak Mı?




Bugünlerde bakıyorumda herkeste bir gitme isteği ya da gitmek zorunda kalma durumu var. Bu yazımı da gidişleri zorunluluk olanlar ve gitmek istedikleri halde kalanlardan biri olduğum için yazıyorum.


Siz hiç gitmek istediniz mi? Çok uzaklara ya da bilmediğiniz yerlere…Yollara ya da özlemini duyduğunuz yerlere emanet etmek istediniz mi kalbinizi ve kendinizi? Hayattan sıkılıp , her şeyden uzaklaşmak isteyenlerin çoğunun ''Evet'' cevabını verdiğinden şüphem yok. Şüphem yok çünkü hayatından hoşnut olan yok. Hatta hoşnut olanlar da bir süre sonra gitmek istiyor. Hoşnut olmayanların gitmesini anlarım ama hoşnut olanların gitmek istemesini anlayamıyorum bir türlü. Onlarda hayatın mutluluklarıyla birlikte getirdiği monotonluktan ya da alışkanlıkların sıkıcı olmasından gitmek isteyebilirler olsa olsa.

Bazen gitmek isterde gidemez insan. O an kuş olup özgürce uçmak ister ,dilediği yerde olabilmek umuduyla. Ama bu yalnızca düşlerde gerçekleşir.

Gitmek isteğiyle her şeyi göze alıp , her şeyi geride bırakabilmek aşksa eğer , kalmakta ihanetidir kendine insanın.

Çoğu zamanda gitmek değildir mesele , yaşadıklarını geride bırakmaktır yüreği sızlatan , içini acıtan. En başta insanları geride bırakmak zor gelir. Bir şey olur biter ve gidemezsin. Kalmak isteği daha ağır basar.

Kaldığın gün başlar , başka başka sorunlar. Sen kendini avutursun , sahte gülücekler savurursun etrafına ve kendine. Ama etrafındakileri kandırdığın gibi başta kendini kandırırsın. Gitmediğin için her gün bu cezayı , ezayı çektirirsin kendine.

Anlarsın ki gitmek zordur ama kurtuluştur. Kurtuluşların hepsi zordur. Önemli olanda zoru başarmaktır. Gitmek isteği uyandığında gitmeli bu yüzden. Tereddüt etmeden. Zaten yolun sonunda herkes gitmek zorunda kalacak.

Sonsöz
Çölde bir buluttan ayrılıp düşen yağmurun kederiyle , gittiğimiz yerde bize ihtiyaç duyanlar çok fazla.

6 Eylül 2011 Salı

Gerçek Bir Dost Arıyorum




Küçüklüğümden başlayarak ailemin arkadaşlıklarıma karışmadığını söyleyebilirim. Babamın öğretmen olması beni büyüdüğüm topraklardan erken ayırdı ve bir çok arkadaşlığım daha büyüyemeden kökünden sona ermiş oldu.

Sonra ilkokul bitip lise yıllarım başladığında benim için muhteşem yılların başladığını anladım. Bir anlamda kendimi bulduğum , kişiliğimin ait olduğu bir yerdi lise. Evimden çok okulda vakit geçirmek güzeldi benim için. Böyle bir ortamda sevilmek , saygı görmek benim için en büyük mutluluktu.

Üniversiteyi kazanmak hayali her gencin vardır. Lise çağı biter ve rüya dönem , üniversite yılları başlar. Benim içinse mükemmel lise hayatının ardından sönük kalmıştı üniversite. Kalabalık bir sınıfta eğitim görüyor , hocaların hiç biri öğrencilerin isimlerini dahi bilmeyecek kadar uzağımda kalıyordu. Bunun sonucu olarakta o yıllardan çok değerli sayabileceğim sadece -bir kaç gerçek - arkadaşım kaldı.

Şimdilerde ise üniversite bitti. Gerçek hayata ilk adımlarımı atıyorum. Başlangıcı ise zorunlu askerlik. Her Türk erkeği için -kaçınılmaz- ama bir o kadar da gurur verici bir görev bu.

Bu paragrafta söyleyeceklerimi umuyorum herkes üstüne alınmaz ya da yanlış anlayanlar olmaz. Günlerce düşünme vaktim oluyor burada. Sonra ilginç diyorum,ilginç. Uzakta olan benim , emir altında olan ve -çok kritik olmasa- da durumu kritik bir yerde görev yapan. Bir bakıyorum , bayramda bile en samimi saydığım, dostum dediklerimden arama gelmemiş. Buna akrabalarımda dahil. Böyle olunca da diyorum ki , beni sevenler her an yanımda. Ne diye her an yanımda olmayanların aramasını bekleyeyim ki?

Sahte arkadaşlıklara ya da çıkar muhabbetlerine ihtiyacım yok benim. Hele beni sırf ben istiyorum , ihtiyaç duyuyorum diye arayanlara hiç yok. Herkes sevdiğini arar , bir tek ona ihtiyaç duyar çünkü.

Yaşantımızda bize gerçekten değer verdiklerinden emin olmadığımız insanlara yer vermek gibi bunun iyi bir enerji olarak da dönmediği düşüncesindeyim.  Az ama sahici arkadaşlıklara-dostluklara önem veriyorum artık.  Herkes kendisine yük olan , kendisine mutsuzluktan başka bir şey getirmeyen arkadaşlıklardan arınmalı bence.

*Tek biri bile olsa , hakiki olduğu sürece , yeterlidir.

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Uzun Zamandır Rüya Göremeyenlere



Rüya Görememek
Uyandığımızda rüya görerek uyanmışsak moralimiz düşük ya da yüksek olur. Bunu rüyamızın enerjisi belirler. Muhtemelen son zamanlardaki psikolojimiz bununla bağlanıtlıdır ama ben her zaman uyurken sıkılmayalım diye izlediğimiz bir film gibi düşünürüm rüyalarımızı. Yani aslında rüya görememek hep can sıkar , bizi moralsiz kılsa bile önemli olan bir enerjinin içinde kaybolmak , farklı duygular yaşamak değil midir zaten?


Rüyadaki Herkes Biz'i Anlatır
Aslında rüyamızda gördüğümüzü sandığımız olaylar zinciri bizim yaşamımızdan bağımsız olamaz. Zihinsel açıdan bakarsak , günlük yaşamımıza uyum sağlamaya çalışırız rüyalarımızda. Bu yüzden , rüyamızda gördüğümüz herkes aslında bize benzer.

Bilimde Felç
Rüya görmek bize göre düş kurmaktan farksız. Olaya bilim adamlarının bakış açısı ise korkutucu. Onlar göre rüya görürken geçici felç geçiriyoruz. Bu felç durumundan çıkıp çıkmayacağımızı ise açıklamıyorlar. Tozpembe hayallere dalarken aslında ölümden dönüyoruz.

Benim Hikayem
Kendi rekorum olmalıydı , uzunca bir süre uyuyamadığım için 56 saat kadar uyuduğumu hatırlıyorum. Uyandıktan sonra geçen hafta ile uyandığım hafta arasında bir fark oluşturamadığımı farkettim. Kısa süreli hafıza kaybı olmalı. Bana göre rüyamda gördüklerimin gerçekliği ağır basmıştı zihnimde. Kaldıramadığım anıların üzerine , kaldırabileceğim anıları koymuş olmalıyım. Bu da duygusal bir çöküş yarattı zihinsel pigmentlerim üzerinde. Yaşadığım bir haftayı silip , üzerine rüyanda gördüğün bir haftayı eklemek. Bence rüyanın etkisinde kalmak budur.

Son Rüyamı Ne Zaman Mı Gördüm?
Orjinal Japonca'da Son Ruya ''aklını kaçırdın'' anlamına gelir. Bir Japon misyonunda cevaplayacağım soruyu. ''Nerden bileyim'' demek geliyor içimden ,hatırlamıyorum sanırım. O zaman itiraf edeyim , bu soruyu kendime sorabilmekle aşama atlamış hissediyorum. Ne zamandır rüya görmediğimi farkettim çünkü. İlk rüyamı bu yazıyı okuyup bana ulaşana anlatacağım , söz.

Etki Meselesi
''DAD'' kısaltmışıdır , etkisizlik hastalığının. Beynin hiç bir acıyı algılayamama durumudur. Fiziksel anlamda hiç bir şey can yakmaz haldedir. Kötü yanları da vardır. Gerçekten ateşler içinde yanarken sen bir şey hissetmezsin. Krize girdiğinde anlaşılır her şey ama ölüm bir nefes yanına gelmiştir artık. ''Insensitive'' yani ''Duygusuz'' biri olup çıkarsın. Neyin etki ettiğini , etmediğini asla bilemezsin. Bizde orjinalinde böyle hasta olmasakta , hayat bize bu hastalığın yakınına yaklaştırır. Olgunlaştığında bazı acılara katlanmak zor gelmez , hatta bazen hiç bir şey hissetmezsin eskiden seni günlerce acıtan olaylar karşısında. Rüyalarımız da böyledir. Küçükken etkisinde kaldığımız rüyalar , büyüdüğümüzde bize saçmalık olarak görünür. Sonuç olarak etki dediğimiz kavram bizim için geçici bir ''aksiyon'' olmaktan öteye geçemez. Çoğu şeyi psikolojik yaş faktörü etkiler.


Sevgili Çok Şeker Arkadaşıma
İnsan kendine değer veren arkadaşlara kolay kolay sahip olamıyor. Burada sözü geçen sahiplikte aslında biraz soyut. Gönül ve akıl bir tutulamayacağı gibi , arkadaş ve sevgilide bir tutulamıyor. Arkadaşa karşı hissedilemeyen kaybetme duygusuda sanırım bundan. Ama yine de akla ve mantığa uygun. Bazende sizi sevenleri çıkıyor , milyonda bir. Az rastlanılası olması onu eşsiz ve somut yapıyor. Her gördüğünde , duyduğunda moralin tavan yapıyor. Benim çok şeker , çok tatlı bir arkadaşım var işte. Bunları da ona yazdım. Benim yalnızlığımı en iyi o anlıyor. O ve Ben bir ''bütünüz''  , ikimizde biraz yalnızız ama birbirimize sahibiz.

26 Temmuz 2011 Salı

Sence Mutluluk Nedir Diye Sordular , Ben'ce Cevap Verdim



Mutluluğun Kendisi Mutsuzluk Sebebi

Öncelikle kadınlar konuşsun. Mutlu musunuz sevgili arkadaşlar?

Bakınız Cemil İpekçi “Tarih bir kere bile kadının ne kadar mutlu olduğunu kaydetmedi” diyor. Doğrudur. Prenses olsun, kraliçe olsun, efendime söyleyeyim, Pelin Batu olsun, tarihte bir tane kadın görmeyelim ki hakikaten mutlu...


Aslında tarihin gelmiş geçmiş tüm kadın karakterlerini bir kenara bırakalım, kayıt dışı olan karakterler ve vakalar için de aynısını söylemek mümkün.


Eh, nasıl olmasın? Bir kere mutluluğun kendisi mutsuzluk sebebidir... Bir kadın, mutluluktan havalara uçtuğu zaman bile yüreciğini kemiren büyük mutsuzluk yaratma becerisine sahiptir.


Kadında, o güzel duyguları kaybedeceği korkusu mutluluk halinden her zaman daha baskın gelir... Kadınlar, mutluluğun verdiği derin korku ve mutsuzluk haricinde, her ama herrrr durumdan büyük endişe ve kaygı hisleriyle kendini doldurup taşıracak bir konu bulabilir...


Biliyor musun, öte yandan bu, kulağa geldiği kadar kötü bir durum değil. Heyecan yaşamadığınızda sıkıcı bir hayatınız olduğunu düşünürsünüz çünkü. Öyle sahi, iniş çıkışlar arasındaki rakım farkı değil midir insanı iyi hissettiren? Sürekli mutlu ve iyi olduğunuzda, bir süre sonra iyi hissetmek sırasıyla önce normalleşmez, sonra da sıradanlaşmaz mı?


Acayip ki, kronik mutsuzluk da benzeri bir mekanizmayı çalıştırıyor bünyede. Bir süre sonra derin mutsuzluk hayatının “normal”i haline geliyor ve bunu fark etmiyorsunuz...


Nasıl durmaksızın belirli bir esansı koklamak zorunda kaldığınızda o kokuyu duymaz olursunuz; aynı hesap...


“Madem hissizleştim, olay yaratayım bari”


Kadın beyni, can sıkacak-sevinecek bir durum bulunamadıysa derhal acil durum sinyali gönderir: “Monoton bir hayatın var, can sıkıntısı yarat” der.


Öyle zamanlarda söz konusu kadınımızın ani olarak karakteri dışı bir harekete imza attığını görürüz, mesela saç renginde radikal bir değişiklik gibi...


Bunun iki sonucu olur: Ya berbat görünecektir ya da kendini “kendi” gibi hissetmeyecektir. Bu iki seçeneğin vardığı sonuç, aynıdır: Mutsuzluk! Bedbaht olmak için daha güzel bir sebep olabilir mi? Saç konusu mutsuzluk sebeplerinin en masumane olanı.


Saçlarıyla uğraşmazsa kocasına, arkadaşına, işine, patronuna saracak, birinden birinde, muhakkak mutsuzluk yaratacak bir mesele bulacak...


Can sıkacak bir konu bulunamadığında başkalarının sıkıntılarına el atacak...


Birbirini tanımayan insanların toplu halde vakit geçirmek zorunda kaldığı kafe, restoran, uçak gibi alanlarda yan masa ya da yan koltukta konuşulanları pür dikkat dinlemek, göz dikip izlemek ondan.


Yoksa millet birbirinin hayatını dinleyip ne yapacak?


Yani diyorum ki, mutluluk nedir diye anlamaya gerek yok sevgili mutluluk nedir diye soran arkadaşım.


Zaten çok zor bu iş, durduk yere neden bunun anlamını araştıralım?


Bence, mutluluğun ne olduğunu araştırmak, kişisel gelişime sarmak yerine her şeyi bir kenara bırakıp çok mutsuz olmaya çalışabilirsin.


Çünkü çok mutsuzluğun ardından, işin doğası gereği, kesin mutluluk geliyor...


Ben buna şaşırıyorum.


(Teşekkür : Gizem'e , cevabı önemsediği için. ''GizemG.'' )